Sevgili Üzeyir Lokman Çaycı diye başlamak istedim. Geçen yıl Almanya da Anafilya İzdüşüm Kitabında, kaç yazarla birlikte  yayınlanan bir yazım kitabımızla daha iyi tanıdım Sizi ve nicelerini. “Irak için Tırlarla Papatya” yazım girmişti bu kitaba. Az önce bana gelen bir mailiniz. İçimi titretti, nasıl titretmez? Mail’in başlığı “This is Bush Army” ; “İşte Amerikan Askerleri” ya da “Bu Bush’un Ordusu” hangi tercüme hoşunuza gidiyorsa onu benimseyin. Fotoğrafları diyemeyeceğim.. Savaş Yansımalarını  bir bir aldım eklerden ve içimden geldiği gibi yazıyorum..

     Savaş Yansıması1.  

                     Simsiyah bir deri yüzden, kafasını sımsıkı kapatmış bir asker miğferi, siyah yanık derisinden simsiyah kızıla boyanmış gözlerinden akan gözyaşının derin izleri... Hafif terlemiş bıyıkları, kalın bir dudak, buruk, üzgün, acımaklı her nasılsa... 

    Savaş Yansıması 2.

                           Bir çadır, simsiyah, koyu yeşile boyanmış üç asker. Birinin gözü sargılı, diğeri feryat etmekte. Çadırın içinde bir çamaşır ipi gerilmiş, üzerinde asılı halatlar. Başka bir asker, kolu askıda sargılı, askerin göğsünden geçmiş bir askıya sıkıştırılmış beyaz bir kağıt... mektup mu, bir resim mi? Anlamak zor. Kim bilir, belki çocuğunun, belki karısının belki de sevgilisinin resmi. Gözlerim dolmasa diye zorlanıyorum. Fotoğraf da ağlıyor, nasıl mı? Ölüm kalım savaşında olan gülebilir mi? Arkada bir asker, başı yere düşmüş ama oturuyor nasıl oturulursa? İşte öyle hazin ve nasıl olursa. 

    Savaş Yansıması 3. 

                           Koyu yeşilin, kızıla vurduğu bir resim. İki asker yine. Birinin sadece çenesi görünüyor sargı bezinden. Kafası tamamen beyaz sargı beziyle sarılmış, sadece burun delikleri ve çenesini görebiliyorum. Oturmakta, nasıl oturmaksa işte öyle bir oturuş... yanında bir arkadaşı, boynu bükük, savaş bordo ötesi bakır rengi vurmuş yüzüne, boynu bükük ağlamaklı yine bir beyaz kağıt var askeri üniformasına sokulmuş. Keşke askerlik yapsaydım? Anlardım ne olduğunu... Yoksa künyesi mi bilmem ki? Güney Amerikalı mı dersiniz? Ne acı ve de vahim..

    Savaş Yansıması 4. 

                          Yedi beyaz üniformalı, yere diz çökmüş bir meydanda ellerini kafalarına dayamış kimsenin düşünemeyeceği duygularla sıkışmış genç adamlar... Altısı siyah saçlı, birisi beyaz saçlı... Budistler gibi oturmuşlar, acı içinde... Karşılarında kehribar sarısı bir küçük sehpa üzerine dikilmiş bir tüfek, tüfeğin üzerinde bir Amerikan askeri miğferi, tüfeğin dibinde bir çift asker potini. Potinlerin altlarında uçlarını görebildiğim beyaz iki kağıt... Arka fonda yine ayakta duran uzun beyaz kıyafetler giymiş askerler, ayaktalar ama çökmüşler besbelli.. 

    Savaş Yansıması 5. 

                       Anlatmayacağım bu resmi.. Serum şişeleri, hastane acil kapıları gibi.. Mutlaka yolunuz düşmüştür, düşmediyse gecinden düşün diyebiliyorum sadece.. 

     Savaş Yansıması 6. 

                    Vurulmuş bir askerin üzerini örtmeye çalışan başka bir asker. Kauçuk gibi, nevresim sanki kenarlarında ipleri olan ama teknolojik bir kefen mi desem. Askerler dolu hepsi aynı, gülmeyi unutmuşlar. Nasıl gülünebilir ki! Yanda küçük bir kare içinde iç döküntüleri. Rütbeli bir asker, donuk bakışlı ama insanca nasıl olursa hani? 

     Savaş Yansıması 7. 

                     Palmiyelerin gölgesinde mi? Yoksa hurma ağaçları mı? Eşek üzerinde bir asker’ in yansıması. Yanında yine yaya giden bir asker. Seher vakti sanki, ama öyle fırtınalı bir seher vakti ki sormayın alacakaranlıkta. 

     Savaş Yansıması 8.  

                    Genç bir delikanlı, başı açık, üzerinde beyaz bir askeri üniforma ağlıyor, bir eli gözlerinde, ovuşturmakta. Döş cebinde U.S.Army yazısını okuyabiliyorum. Kızlarımın patladığı zamanki ağıtları gibi, ılgıt ılgıt ağlamakta, çocukça besbelli.. 

     Savaş Yansıması 9. 

                    Bir koridor, bahçe tel örgü duvarlı, yeşillikler var ama? Koridorun bir ucunda yerde yatan, bir eliyle kolunu tutmuş yere yığılmış beyaz üniformalı asker. Diğer uçta, kapı önü beyaz gölge de yere serilmiş koyu yeşil üniformalı başka cansız bir asker. Koridor lekelenmiş insanlık gibi! Kolunu tutan asker sanırım kan kaybından gitmiş. Beynime yansımış akan kanlar... İki askerin tam orta mesafesi koridorda bir uzun silah kime ait dersiniz? Anlaşılması zor, yorumsuz ama gerçek. 

      Son NOEL Savaş Yansıması ...  

                   Sanki Noel günü ama böyle Noeller olmaz olsun... On dört tüfek yine kehribar sarısı sehpalar üzerinde. Her birinin üzerinde birer asker miğferi, diplerinde birer çift asker potini... Her yerde yeşil palmiye dalları, zeytin dalları, hurma dalları ama...Ortada bir kadın Savaş Yansıması dağılmış. Kadın siyah üzerine beyaz üniforma giymiş, hemşire mi dersiniz? Ne olursa olsun ama hazin.

                  Gölgeli, bulanık çıkmış yanda bekleşen insanlar. Bir de rütbeli esmer, zenci bir adam... Gözlüklü, güçlü görünüyor ama ne kadar güçlü? Tüfeklere, potinlere, palmiyelere, hurma yapraklarına bakıyor nasıl görebiliyorsa. Göremedim gözyaşlarını ancak yüreğini görebiliyorum, insan olanın yüreğini bu savaş döküntülerinde. Ön saflarda kızıl leke içerisinde umutsuzlukla dünyaya arkasını dönmüş,  kaybolmuş bir çocukluğun yansıması. İçim ürperdi ama neye yarar... 

                  Savaşların hazin Savaş döküntüleri bunlar. Gerçeğin belgeselleri. Beynimizde yarattığımız savaşlar, ve sonunda yaralanan, yok olan yine biz insanlar. Bir yılbaşı gelmiş kapımıza ama neyimize gerek, yolun sonuna gelmişiz diyorum. Nasıl bir dünya böyle, neden sığamadık birbirimize neden? 

Paylaş: