Şöyle yoklayalım kendimizi. Yaşadıklarımızı; hayallerimizi/ hayal kırıklıklarımızı, umutlarımızı/umutsuzluklarımızı, vefaları/vefasızlıkları, sadıkları/ sadakatsizleri...

 

                   Hepimizin içinde derin izler kalmıştır geçmişten mutlaka. Yaşam her türüyle getirdiği gibi götürmüştür de. Gel gitleri hep yaşamışızdır ve yaşayacağız da... Yoksa tadı, anlamı olmazdı belki tek düze bir yaşamın ama çok da keskin virajları yaşamak hangimizi savurmadı değil mi? Uzatmadan kimi yazacağımı yazayım bari kısaca. Sayın Celal Doğan ve Sayın M.Micaz Abuşoğlu. Celal Doğan’ı tanımayanınız yoktur... Kaç yıldır şehrimize hizmet etmiş, adını Dünyada duyurmuş  bir portre Celal Bey... M. Micaz Abuşoğlu, dünün avukatı bugünün belediye başkan aday adayı büyük şehirden. Özgeçmişleri siyasi çamurlarda geçmiş her iki portrenin de. Her ikisine de vefa borcum çok. 

                                      l984 Ocak ayı Gazeteler hep şunu yazdı. " YÖK Öğretim üyelerini harcıyor. Özel sektör paylaşamıyor.” İşte o tarihli bir gazetede adım vardı listede. Bir yılbaşı günü tebliğ edilmişti yazı bana, görevden alınmıştım, ODTÜ’ deki hocalık işime son verilmişti. Ağır bir hastalıktı, tedavisi imkansız o gün koşullarında. Ancak bu şehirde bana elini uzatan tek avukat Celal Doğan olmuştu. Oysa paramla bile davama nedense kimse bakmadı korkudan. O gün koşulları ürkekti/kuşku doluydu. Şüpheler mahvetti bir dönemi nedense ve çok değerler harcandı maalesef. Küçücük bir avukatlık bürosunda başlatılmıştı kocaman dava. Celal Bey büyümeye başlamıştı o yıllarda mesleki olarak. Hep güven vermişti bana, davayı “Kazanacaksın” diye.  

                                      Ben hocalıktan atılmış, Sanko’ ya sürgün gitmiştim. Sanko dan izin alıp dışarı çıkmak imkansızdı. O yıllarda sanki yarı açık ceza evi, ancak haklılarda diyorum şimdilerde. Disiplin olmadan kazanç olmuyor maalesef. Celal Bey’in yaşadıklarını dinlerdim sıkışık vakitlerimde. Zincir bozan da Süleyman Demirel le yaşadıklarını, bir dönem meşhur Antep birinci şubede yaşadıklarını anlatmıştı, hem de gülerek ve böbürlenerek. İşkenceye gülebilmek hoş ama zorda değil mi? Davayı kazandım, üniversiteye döndüm ancak yirmi dakika sonunda istifa ettim. Hem de sınıfın kapısından dönerek. İçim almadı, yanlış da olsa karar, kırılan onurumun önüne geçemedim. Her neyse beynimde yaşadığım o sarsıntılı bir dönemin tek tanığı Celal Bey kalmıştır.


                                     Saygı duyduğum avukatım davam sonuçlandığında Belediye Başkanıydı. Para götürmüştüm ancak “kızım böyle davalardan para almam” demişti... Vefa borcum büyük. Para almadığı için değil o günlerde bana psikolojik desteğini unutamam ve saygım büyük. Bir de hafızamın arka sokaklarında, davamın başladığı köhne büronun, bir yıl sonunda daha güzel bir büroya taşınması. Celal Bey masasının arkasına aynalı camdan  bir resim yaptırtmıştı... Süleyman Demirel le birlikte üzerinde Zincir bozan yazılı bir pano... İnsan yaşıyor ancak bazı olayları da silemiyor değil mi? Kaç yıldır hizmet verdi şehrimize, yoruldu da, yordu da.. Hataları olmaz mı olmuştur mutlaka. Hata yapmayan hiçbir şey yapmıyor demek benim anlayışıma. ancak Celal Bey gereğini de yapacaktır diyorum siyasi anlamda. Sağduyusuna inanmaktayım ve saygılarımla demek istedim kendisine, başarılar dileyerek... 

                                  İkinci Portre Sayın Micaz Abuşoğlu... Yine bir avukat, bir hukukçu ve başkan aday adayı büyük şehirden. Micaz bey’ in adını 1980 li yıllarda Gaziantep ODTÜ’ de hocalığa başladığımda duymuştum. Nedense ürkütücü bir adı vardı o yıllarda. O dönemin siyah/beyaz renk ayırımı vardı sadece. Sağcı/solcu yada ülkücü/devrimci o kadar ikilem vardı... Sanırım Antep ODTÜ Makine Mühendisliğinden, Hukuk için ve siyasi sıkıntılar içinde bu şehri terk etmek zorunda kalmış. Bunlar duyumlarım. Doğru olmayabilir, ancak l990lı yıllarda işyerimin konumu siyasi parti merkezleri arasındaydı. Micaz bey’ i bu şekilde tanıdım, ve uzaktan akrabalığımı da öğrendim. Tanımaya başladığım Micaz Bey, 2000li yıllarda yaşadığım önemli bir davada/kavgada bana hep güç vermiştir. İnsanları tanımanın yolu bence işinizin düşmesidir diyorum. İşte o zaman en iyi tanıyorsunuz insanları. Micaz Bey’in üzerimde bıraktığı etkileri sıralamak istedim... Sağduyulu, bilinçli, rehber, yol gösterici, insan sevgisi dolu, prensipli, mantığa inanan... Hiç unutmuyorum şu sözlerinizi “benim avukatımın prensipleri bunlar” demenizi... Bu sözlerini Kırkayakta Pena Müzik merkezi altında kiraladığı başkanlık çalışmaları atmosferinde söylemişti... İlkeli bir hukukçu ya da insan diyorum Micaz Bey için. İnandığı ilkelerinin olması ne güzel değil mi bir insanın? Birde “şartları koyan mı kazanmakta” dersiniz? Hukuki anlamda şahsıma rehberliği hep önemliydi diyorum, her şeyden önce sağ duyusu, ve öngörüsü.

                                      Kendisine danışmam gereken bir konu üzerine Belediye Başkanlığı için kiraladığı bir daireye gittim. Kapıyı açan görevli beni Micaz Bey’ in çalışma odasına götürdü. Nasıl bir çalışma belli... Kendimi Cengiz Han’ın çadırında gibi hissettim. Büyük, kahverengi eski bir çalışma masası, üzerinde bir bilgisayar ve internetle araştırmalara yoğunlaşmış, boğuşmuş, sade bir çalışma odası. Uykusuz belli halinden, sırtında battaniye sabahlamış final öğrencileri gibi. Kim bilir günlerdir bu çalışma içinde diye geçirmekteyim içimden. Çırpınan bir aday her zamanki gibi. Birleştirici, toparlayıcı, kararlı ve pozitif görünümlü. Her zamanki yöresel tutkularını da izlemek mümkün dekorasyonda. Gelenekçi, ama aydın bir aday adayı diyebiliyorum... Nasıl olur demeyin, oluyor işte.. Dürüstlüğü tartışılmaz şimdilik, tek laf da edilemez, gelecekte de sanmam. Bir dizesi geliyor kulaklarıma kendi yazmış içerdeyken. “Aylarca karanlıklarda, zindanda yaşamış da, üzerine çamur sıçramalarını özlemiş otobüs duraklarında...” Doğru anımsayabildim mi Micaz Bey bilmiyorum, yanlışsa bağışlayın. Bir şiirinizdi ancak böyle yazabildim. Kaç yıl önce bir gün BİEM’ e geldiğinizde kapıda okumuştunuz bu şiirinizi... İşkence yaşayanlar daha mı duygulu dersiniz? Hukuksal danışmanlığınız önemliydi diyorum her bakımdan. Verdiğiniz güvenle hep kazandırdınız, sağ olun diyorum. Umarım emeğiniz boşa gitmez diyerek başarılar dilemek istedim... 

Sonuç olarak bütün adaylara yol açıklığı dilemek istedim... Ancak tanıdıklara vefa borcumu da göndermek istedim bu yoldan. İnsan kendine emeği geçenleri unutmamalı diyorum. Eleştiri olacak mutlaka bu nasıl yazı diye. Başlığı çapraz değil mi? Ama olsun... Zıtlıklar doğruyu buldurmakta, karşılaştırmalar daha kalıcı kalmakta diye düşünmüşümdür hep... Herkes kendi tercihini, seçimini yaşamakta. Umarız bu seçimlerde hata yapmadan sağduyu deriz zor da olsa. Daha düzenli nefes almak istiyoruz, daha aydınlık sabahlara uyanmak istiyor çocuklarımız.. Yerel olarak başaralım ki, Ankara rahatlasın diyorum... 

Paylaş: