Bir hüzün güneşi doğuyordu, sisli yeşil bulutların üzerine.. Yokluğunla  tenim daha soğuk, kendimi kendime kapatmışım sanki... Bu hazanda,hüzünlü olan her şeyi kapamışım ... ne bir türküyü, ne bir şarkıyı
 nede bir şiiri okumak içimden gelmiyor... telefonları bile kendi yüzüme kapadım.Bu kadar hüzün kokan
 ben yokluğunda nasıl katlanılmaz ben olmuşum kendime... her şeyi götürdün beraberinde, beni de yalnızlığımı da götürdün uzaklara çekebildiğince taşıyabildiğince... Taşıyamadığım kendimle çaresizliğimle yapayalnız bir UMUTLA kalakaldım bir başıma...
                   İSTEMİYORUM bu şehirde tek kitabım satılsın istemiyorum, sadece anılarım
 okunsun doğan güneşte yağan karda her iklimde her adımda yalnızlığım
 haykırılsın sana... hep öldürüldüm hep öldüm bu şehirde, hiç dirilmeden kendimi kandırarak, kendime ihanet
 ederek yaşadım bu şehirde... düşünce sancılarında kıvranarak yaşadım işte...
 gittiğinde sadece hüzün kokuyordu hazan da... göz yaşlarım delice kavuşuyordu her bir noktaya
 imgeye her bir şeye...hiç bu kadar yalın olamadım yaşamımda ve hiç bu kadar yaralanmadım
 yürek sancısına... acını acıma katıp yola koyulmalıyım ta uzaklara, umut yolculuğuma
 amalarımı, keşkelerimi bırakarak koyulmalıyım ilk şafaktaki uzun bir
 geleceğe... beni kucaklayan tek hedefe çıplak benliğimle yüzleşerek tek
 başıma yapayalnız ve kucağımdaki o bilinmezliğimle... 
 

Paylaş: