Taktım mı kafaya takıyorum... Berbat bir huyum! Ama ne yapayım elimde değil “illa da olacaksa” olmalı değil mi?Kendimden söz etmeyi çok sevmezdim.. Ancak yazdım bir kitap... Anlattım şöyle sansürleyerek de hani... 1975’ten bu yana yaşadıklarımı, etkilendiklerimi sözcüklerle sıraladım...” KANKA” ikinci  kitabımla TÜYAP ’ta bir şans kapısı buldum kendime... Şans mıydı yoksa yarattığım bir kapımıydı kendime? Kapıları insan kendi elleriyle açmakta değil mi?

 

                      Kitabımı basan CAN yayınları davet etti... Hoplayarak koştum İstanbul’ a... Bir Vakıf ta bir de masa verdiler imza için... Vakıf başkanı Adil Ali Atalay, ve kitabımın editörü Lütfi Kaleli’ nin büyüklükleri etkiledi beni... Güzel insanlarla güzel imza günleri... Lütfi Kaleli Türkiye Yazarlar Sendikası Denetim Kurulu başkanı, ve Aziz Nesin’ le Madımakta yakılmak istenen AYDIN bir yazar... Büyük zevkti böylesine duyarlı az bulunan bir yazarla birlikte imza kuyruklarında bekleşen yüzlerce kişiye kitap imzalamak... Büyük olmanın erdemi her yerde var diye geçirmekteyim içimden... Güzel insanlara güzel imza günleri. Anonslarda adımı yazar kariyeriyle duymak şaşırtmıştı. Hak etmek güzel bir duygu.

                          Kimler mi geldi kitaplarımı almaya? Gerçek okurlar, meraklılar, emekliler, kadınlar, gençler... Sohbeti hoş gülen gözlü insanlar... Anonslarda adını duyduğum, hayran olduğum kaç yazara ulaştım... Can Dündar okuyup yazacağım sizi demişti... Ayşe Arman son kitabını hediye etti ve “SEN şahane bir kadınsın” diye imzalayıp cep numarasını yazdı... İnancım şu... değer şeyler yapınca boşuna gitmiyor... Emek de boşa gitmiyor başka güzel uğraşılarda. Yeter ki ne istediğimizi bilelim...

                         Az önce bir tanıdık beni aradı telefonla... bugünkü Hürriyet gazetesinde; Ayşe ARMAN  senden söz etmiş dedi... “Gaziantepli dişli bir kadın yazar” diye yazmış... Daha uzun yazacak bekliyorum ondan... Okusun kitabımı yazacağından eminim... İlk kitabım için stand kiralamıştım duymuş ancak TÜYAP ta davet edildim... Bundan sonrada "Türkiye Edebiyatcılar Derneği" standın da imzalayacağım kitaplarımı...  Hayret bu dernek beni üye yaptı. Demek değmekte verdiğim çabalar. İclal Aydın yazacağım SENi,  ama bir de kamera göndereceğim sana diyordu... Hürriyet te kitabımla ilgili birkaç satır...

Kanka

 

Nesrin Özyaycı
Can Yayınları

Türkiye'de yazarlar, şairler genellikle büyük kentlerden çıkar. Daha fazla alternatif olmasından mıdır bilinmez. Ama Nesrin Özyaycı, bu tespiti haksız çıkarabilecek bir yazar.  Geçen yıl "Işık" adlı ilk kitabı yayınlanan Gaziantepli Özyaycı, bu kez Kanka'da 'yaşamının' inceliklerini paylaşıyor okuruyla.

KİTABIN KONUSU: Hacettepe Üniversitesi İngiliz Dili bölümünden mezun Özyaycı. ODTÜ bursuyla bir süre İngitere'de kaldı. Daha sonra da ODTÜ'de görev yapmaya başladı. YÖK kararı ile işinden uzaklaştırılana kadar.

İki kız çocuk annesi olan Özyaycı'nın yaşamı iniş çıkışlarla dolu.Yazar Kanka, adlı kitabında çocukluğu, gençliği, düşleri, hayal kırıklıkları, ihanetleri  sevinçleri ve  acılarıyla bütün yaşamını okurlarıyla paylaşıyor. Son derece cesur bir şekilde.

Farklı ve açık yürekli bir yazarla tanışmak isteylenler için...

 

  Füsun Önal aynen şöyle yazmış..

İki yıldır bizim standa beni ziyarete gelen Gaziantapli bir yazar var.

“…Özgür olsaydım, duvarların arasından çıkar, yüksek tepelere tırmanır,

tüm kır çiçeklerini senin için toplardım…”diyen Nesrin Özyaycı bu yazar...

Kendi çabalarıyla kitaplarını bastırıyor, fuarda küçük bir stand kiralıyor,

yazın dünyasında azimle bende varım diyor “Kanka” adlı kitabıyla...

Hacettepe Üniversitesi mezunu olan Nesrin,

ODTÜ bursuyla bir süre İngiltere’de bulunmuş.

Öğretmenlik sertifikasına sahip ama

YÖK tarafından görevinden alınanlardan!

Yargıtay kararıyla görevini geri kazanmışsa da,

o kazandığı görevinden hemen istifa etmiş.

Yani ezilen ama boyun eğmeyenlerden…

                   Bir de Hasan kaya diye bir yazar. İsviçre den gelmiş kitaplarını imzalamaya. Standı ma geldi.  Tanımıyordum. Nette ki yazılarınızdan etkilendim diye söz edişi duygulandırdı beni. İnsanın okurları olması hoş. Yani benden bir şeylerin bir yerlere uzanması kadar güzel bir duyguyu ancak yaşayanlar anlar. Güzel hayranlıklar onurlandırmakta insanı..

                    Daha neler yaptım.. Kum diye bir edebiyat dergisinde yazacağım ne güzel... Bu derginin Gaziantep temsilciliğini alarak sizlere edebiyat dünyasının güzelliklerini aktaracağım. Mutluluk bu işte... Yaptığımız uğraşılardan zevk alabilmek ve içimizde dışımızda heyecan yaratabilmek... İnsanın içine kurt düşmeye görsün kemiriyor adeta.... Tanıdık dostlarım nasıl zaman bulduğumu söylüyor işlerimin yanında yazım işine... Yazılarım gezmeliklerim. Gecelerim diyorum. Zaman çok yeter ki iyi kullanalım zamanı... Bireyleri bir tarafa atıp toplumsal düşünelim. IŞIK şiir, KANKA anı kitaplarımla daha mutluyum. Az kaldı bir öykü kitabım doğmak üzere. Yazım dünyasında ikinci yılım ancak başardım diyorum.

                   Şunu yazmadan geçemeyeceğim. Bizim şehir kültürel etkinliklere aç. Fuarda bir yazarın lafı üzdü beni. Antep farklı bir kültür diyorlar.”Kaçan kadın için, hırsızlık araba için Antep Emniyetine başvurulur” diyorlar... Siz nasıl çıktınız bu şehirden diyenlere şaştım... Her toplumda her tür insan vardır dedim onlara ve bir Ömer Asım Aksoy’u, Ahmet Ümit’ i anımsattım.

                   Kendimi nasıl mı hissettim TÜYAP dönüşü. Hicaza gidip dönen hacılar gibi... Rahatlamış, mutlu, umutlu... Bir cumartesi başlayan kitap fuarı ertesi Pazar sona erdi. Günler hızlıydı. Akşamın sekizinde beylik düzü fuar alanını terk ederken bir poşette okurlarımdan ve standlar dan gelen anlamlı hediyelerle ve böreklerle ayrılıyordum. Ramazan keyfi de vardı. Artan su böreklerini, çikolata, tatlıları kaldığım öğretmen evindeki oda arkadaşlarıma taşıyordum. Nasıl karşılıyorlardı beni genç arkadaşlarım “hocam bize yemek için ne getirdiniz” diye... Hoş insanlar hoş anılar kalıcı olmakta. İyi ki bu yönüm var. Çocukları seviyorum neden mi? Hiç kin tutmuyorlar. Kötülükleri unutuyorlar da ondan. Sunay Akınla bir sohbetimi anımsadım. Ne kadar poster verdi BİEM’ e asmam için... Çirkefe dönüşen toplumumuz  aydın ve okuyan insanlarla temizlenecek. Okuyan, ferahlayan bir toplum olabilmek geniş düşünce fırtınalarından geçmekle olabilecek...

               Sonuç olarak yoruldum. Ancak başarı yorgunlukları nasıl olursa öyle bir yorgunluktu. Öylesine farklı, sıradışı bir ortamda bütün tanıdıklarımın olmasını isterdim. İçime sinmedi ama...Takın diyorum ! Güzel inançları takın kafanıza benim gibi. Yoruluyorsunuz ama değiyor da hani. Yorulmadan neyin tadı var sanki...

Paylaş: