1985 de evlendim. Çok şeyim vardı, her şeyden önce isteyerek evlendiğim bir eşim, epey orijinal ve farklı olan dostumsun her şeyden önce. Her şeyim oldun hep. En çok da ben senin her şeyin.Doğru mu? Altımda arabam, Avrupa standartlarında eşyalarım ama yeni kurulmuş bir hayatım. Sıfırın altında bir başlangıç.Varlıklı bir aileden gelişim hiç zorlamadı bu hayata alışmamı. İyi yetiştirmişler. En çok da bana verilen sorumluluk ve de güveni anama, babama borçluyum. Fazla sorumluluk verilmişliği ve de fedakarlık rahatsızlık verse de, iyi oldu.
Evliliğimde unutamadıklarım şöyleydi. Nişanım olduğu gün akşam 5 de mesaiden çıkışım, ve kuaföre bile tek başıma gidişimi.Evlendiğimin ertesi günü utana sıkıla yaşça benden büyük öğrencilerimin karşısına çıkıp ders verişim. Her iki kızımı akşam 9 da dersten çıkıp aynı gece hastaneye doğuma gidişim. Doktorum hastanede kalmam gerektiğini söylese bile aynı gün evime gelip, birkaç gün sonra işime başlamamı hiç unutamadım.Neden mi hastanede yatmadım? Hem parasızlık, hem de köyde tarlada kadın nasıl doğum yapıyor ?Hep bunu düşünmüşümdür.Doğum yapmadığımı zannettiler çoğu.. Ama bir odadan gelen bebek sesleri, bunu hep doğruladı.Bakıcıları oldu zaman zaman, ama değişik nedenlerden çocuklarımı hep yanımda istedim.Maddi ve maneviydi çocuklarımı yanımda istemem. Bir teftişte şube müdürünün anlayışını hiç unutmam. Eşi arkadaşımdı, üstelik çalışan biriydi. Birde hediye getirmişti. Ş.Mehmet Karaalp. Bebeğin sesleri beni tedirgin etse de siz ne kadar olgun davranmıştınız,hiç unutamam. Sizin gibilere saygılar ve de sevgiler diyebiliyorum sadece.

En çok yakınlarım garipsedi işime gösterdiğim fedakarlığı. Annem hep kendisi gibi olmamı istedi. Evimin kadını olmamı, gezip tozmamı yaşamamı istedi.Çok tavır koydu.Otur çocuklarına bak, dinlen dedi. Ama kendisi söyledi, kendisi dinledi. Kayınvalidem de benzerini yaptı zaman zaman. Destek görmedim anlamına gelmez, zaten hiçbir şey de beklemedim kimseden.Beklesem bile seslendirmek içimden gelmedi. İstedim ki düşünsünler. Hayır diyorum.Beklentiler seslendirilmeli. Değişen çok şey olmuyor sonuçta, ama adam yerine daha mı iyi konuluyorsun o zaman ? Böyle adamlığın da hiç gereği yok. Düşünülmek istiyorum, benim yaptığım gibi. Ama o zaman da anlaşılmıyor. Hep fedakarlık yapmak da yanlış diyorum. Biraz da insanlar istesinler, öyle verelim ki değerli olsun diyorum. Toplumumuz böyle istiyor. Ben değil.

85 li yıllarda işadamlarına yönelik Bussiness English, doktorlar için Medical English kurslarını nasıl verdim aferin bana diyorum. En çok da körfez savaşının, ardında yaşanan ekonomik krizde yaşadıklarımı unutamam. Anlatmak istemiyorum hatırladıkça duygulanıyorum.Çok şey öğrendim o dönemde. Belki dünyanın en önemli yöneticilik seminerine veya üniversitesine gitsem bu kadar kalıcı şeyler öğrenemezdim.Yaşayarak öğrenilenler daha kalıcı olurmuş. Büyük ekonomik çöküşü 2. kızımın doğum yatağımda yaşadım. Kadın olanlar anlar beni. En çok da benim durumumda olanlar anlar. Aldığımız kredilerin ödenmemesi ve Bilgisayar satışlarında yaşadığımız dağınıklık ve o dönemin çalışanları. Nasıl ?bir bir terk ettiniz ekmek yediğiniz kurumu. Sizlere ne kadar önem verildiğini sonradan anlamışsınızdır. İstifa dilekçelerinizi evime getirdiğiniz günler bana çok şey öğretti. 2 gün önce doğum yapmıştım.Göz bebeklerim kadar önemli personeldiniz.Hepiniz erkektiniz. Anlamanız çok zordu beni. Üstelik de bekar olarak. Gerçi evlenip te ne yaptınız ki. Nasıl dağınıklık yaşadığınızı duydukça üzüldüm. Ama anladım ki“money talks “, yani “Para konuşur “. Halen ziyaretime gelirsiniz. Elimi öpmek istersiniz, ama ben hiç kimseye elimi öptürmedim, öptürmem de. Sonuçta sizlere de hak verdim. Sistem öyle istemişti. Ama fedakarlık yapma gereğini de her zaman bilmeniz gerek diyorum.

Müthiş sarsıntılı günler yaşadık, ben ve ortağım yani eşim.Günde 12 saat ders, sekreterlik, öğrenci kayıt ve bürokratik işleri, teneffüslerde 4 günlük kızıma meme verişim ve altını değiştirişim çok şeyler kattı tecrübelerime.Çocuğuma bile kimse bakmadı. Kendi ve eşimin ailesi burada olmalarına rağmen.Büyük kızım altı yaşında öbürü dört günlük. Anaları ile iş yerinde mesai yaptılar da öyle büyüdüler. Kadın değil küçük bir kız bile tutamamıştım. Para yoktu, üstelik epey batmıştık. İkinci kızımın adını bereketli olsun diye Başak koydum.Oldu da.Bir yıl için de yeniden kendimizi düzene soktuk. Eşim Program Yazılım üretiyordu.Ve Türkiye de ki bütün Bilgisayar Fuarlarına katıldı. Bende eğitim bölümüyle ilgilendim. Anladık ki biz emek yoğun çalışmalıyız. Para çalıştırmak bize göre değil. Bölge nin en büyük ve tek IBM ve Olivetti Bilgisayarları dağıtıcısıydık. Düşünebiliyor musunuz biz sattığımız bilgisayarların paralarını toplayamadık.

Borçlarımızı erteleyerek faizlerle ödemek zorunda kaldık. Banka faizleri anamı ağlattı. Bir kartal arabamızı sadece faiz karşılığı Olivetti firmasına ödemiştik. Kimselere tavsiye etmiyorum.Öz sermaye kadar önemli bir değer yok. Battık ama, Maliye den Defterdarlıktan şahsıma takdirname geldi. Kurum olarak vergi sıralamasına girmiştik. İşte dürüstlüğümüz diyorum. Kriz bitti neler mi yaptım. Önce, bütün bankaların elimde bulunan çeklerini boş koçanları ile bankalara iade ettim. Müdürler şaştı. Gerek olabilir dediler. Hayır dedim hayır, yemin ettim çocuklarımın üzerine kullanmam artık dedim. Nakit çalışırım. Hesabımı iyi yapar da borçlanırım dedim. Gerçi çekleri imzalayan bendim istemedim imza atmak istemedim, ama ortağım böyle istedi.Eşime de sen istiyorsan ayrı bir yerde satış bürosu açabilirsin dedim. Ekledim “ bu kurumda satıcı ve pazarlamacı ayağı istemiyorum” dedim. Çünkü o yıllarda satıcılar genelde sokakta öğrenmişlerdi bu işi.Eğitimsizlerdi. Eğitim vermeye kalkıyorsun anlama zorluğu içinde epey insan var diyebiliyorum. Bizim de maddi gücümüz bunlara yetiyordu herhalde. Belki de insan çalıştırmayı bilemiyorduk.Tecrübe eksikliğimiz çok fazla idi.

Öğrenci kalitemiz hep iyi idi.Topluluklarda her tür insan bulmak mümkündür.Ama sonuçta o da insan dedim hep, anlasam da zorlansam da. Anladım genelde geç de olsa anladım diyorum. En çok ahlaki sorunlar yaraladı beni.Bir iki bayan personelimi ve erkek personelimi ayırmak zorunda kaldım. Epey sabrettim.Yanlış olduğunu düşündüm, genç olduklarını düşündüm, ama şu çok önemliydi. Burası bir eğitim kurumuydu her şeyden önce. Epey de çarpık ilişkilerdi. Bu konuda fazla hoşgörü iyi değildi diye düşündüm ve de işlerine son verdim.Üç kişi bu şekilde görevden alındı.Bayanlarla epey tartıştım, düzelmeleri için elimden geleni yaptım.Ama imkansız olduğunu anladım.İlişki değildi onların ki,sevgi falan da yoktu sadece aileleri gereği bu yolu tercih etmişlerdi. Onları sokağa attığımı hissettim, ama kangren olan bacağın kesilmesi gerek olduğu fikrini hep benimsemişimdir. Bende görevden alınan biri olarak olayın ağırlığının farkındaydım. Tazminatlarını ödedim ve de istifa ettirdim. İstedim ki bayan olarak ilerde zararı olmasın kendilerine, bu yüzden istifa etsinler istedim. Gerekçem de maaşlarınızı ödeyemiyorum dedim. İnanmadılar. Bana aydın, çağdaş bir kadın olduğumu hatırlattılar, acı gülümsedim ve dedim ki. Bir gün ihtiyacınız olursa mutlaka gelin dedim. Biri geldi. En çok da onu sevdim ama hiçbir şey yapamadım. Nasıl nehir kendi yönünde akarsa, yönünü değiştiremezse bende bir şey yapamadım, arkalarından gözlerim doldu ama zorunluydum. Arkalarından çok adamlar bizzat beni aradı. Kadına yapılacak en büyük ve aşşağılık küfür ve sözleri duydum. Ağrıma gitti ama alıştım zaman içinde.Cevabım sadece paralarını ödeyemiyorum oldu.Biz verirdik dediler. Ücret önemli değildi dediler ama doğrusunu yapmam gerekirdi.

Erkek personel çalıştırmak ayrı bir sorun.Üstelik kadın bir yönetici olarak. Hepsinin kanında çapkınlık var. En fazla da birinde gördüm.Çok yordu beni Öğrencileriyle olan ilişkileri yordu.Uyarılarım oldu.Yöneticilik tarihimde ilk kez birisi için resmi tutanak tuttum. Uygulayamasam da tuttum.Tutanağı imzaladı ve ekledi “Özel hayatım sizi ilgilendirmez” diyen birine ” "içine ederim özel hayatının deyip” gönderdiğimi bilirim. Bu konuda tölerans olamaz. Herkesin özel hayatı vardır ama bunun yeri iş yeri değildir. Bunun yanında inanmazsınız ama bir ana bilgisayarı hırsızlayıp evine götüren Bilgisayar öğretmenimi, kurulduğumuz ilk yılda beni yabancı uyruklu, İtalyan asıllı İngilizce öğretmeniyim deyip sonradan kronik homoseksüel olan öğretmenimin hastanede komaya girişini, beni sigortaya şikayet eden ve teftiş geçirten kantincimi, ve de iki defa işyerimi soyan sabıkalı hırsız personellerimi, 50 yaşında temizliğe gelen kadınıma saldıran 24 yaşındaki kantinci yi hiç unutamam. Renkli simalar her yerde vardır. İnsanların dış görünüşleri ne kadar farklıysa iç dünyaları da o kadar farklıdır. Siz farkında değilsinizdir. Ama işiniz yöneticilik ise bunları fark etmek ve de çözmek durumunda kalırsınız.

Sorunları hep sessizce çözmek gerekirdi, gürültü motivasyonu yok eder bunu hep bilmişimdir.Bazılarına göre anlamamış olabilirim ama ben hep ne yaptığımı uzunca düşünmüşümdür de öyle karar vermişimdir.Onun için hep sessiz çalışmayı tercih ederim.

Körfez krizi ekonomik çöküntüsünü epey tahribatla atlattık. Ama yeniden yapılanmayı daha dikkatli başlattım. Sonunda epey toparlandık. Hizmet sektörüne yöneldik.Bu da zor işti. Amerika da ki yaşananları Arthur Miller “Death of a salesman” yani “Tacirin ölümü” kitabında iyi anlatmıştı. Ben de bunu kendi işletmemizde öğrendim. Bedel ağırdı ama iyi öğrendim. Öğrendim ki senin cebinde bir lira yoksa,çevrende kimse de yok. Ama sen güçlü isen herkes yanında. Bu ne biçim iş. Aslında benim politikam da ezilenin, yoksulun yanında olmak fikri vardır. Kapitalizm gereği benim fikrim geçersiz. Özel sektörün adı benim için “Kurtlarla Dans” oldu hep. Belki de hayatın adı buydu.

Yönetici olarak personelimden öğrendiklerim çok fazla.Her geçen gün genç kuşakla aramızdaki derinleşen uçurum daha da artıyor. Fedakar nesil, düşünen insanlar azalmakta.Okumuyor gençlerimiz. Bomboş yetişiyorlar, acı ve de vahim. Beyin göremiyorum insanlarda.Beyin kullanmalarını istiyorsun olmayan şey kullanılır mı ? Zorluyorsun allahaısmarladık diyor. Sadece ve sadece düşünülen şey ne kadar az çalışır da çok para kazanırım. Sadece menfaat...Ve de maddeye dayalı bir menfaat anlayışı. Böyle zihniyet olamaz. Ben hep planlı ve de amaçlı, çok çalışmayı hedefledim. Japonlara da hayranım bu yüzden. Para nasıl olsa ardından geliyor. Ama beyin fonksiyonu çok önemli. Robotlaşmış bir gençlik, duygusuz, sevgisiz ve de bana neci. Nasıl düzelir, formülü nedir hepimiz bir şeyler yapmalıyız ki ülkemiz, toplumumuz düzelsin. En ihtiyacım olduğu sırada ve bir şeyler öğrendiğinizde, veya kendinizi öyle hissettiğinizde çalıştığınız kurumu terk etmeniz kadar bana bir şey koymadı. Alıştım diyorum. Bizim ülkenin insan profili bu olmuş. Fedakar yapıda adam kalmamış. Kendine fedakarlık yapma zahmetine bile giremeyen bir sürü insan. Belki de biz insan seçmekte zorlanıyoruz.Hayır ben genelde herkesin ne düşündüğünü anlarım. Attığı adım yeter de artar. İnsan tanımak kolay değil ama işim bu oldu hep. Çok şey öğrendim bu yolda..

1984 ten bu yana BIEM de hangi görevleri üslendim: l5 yıl İngilizce öğretmenliği, kuruluşundan bu yana:Kurucu, Eğitim bölüm müdürlüğü, her konuda rehberlik, öğrencilerimize her tür konuda danışmanlık, onları işe yerleştirme, İşçi bulma kurumu ile ortaklaşa çalışmalarımı hiç unutamam. İngilizce Yeminli Tercümanlık, İşletme müdürlüğü, Personel yönetimi, Öğrenci işleri, Sekreterlik, Kurs organizasyonu, ödeme takipleri, kayıt, halkla ilişkiler, sorun çözme, karar verme, temizlik. Eşimin yönettiği Bilgisayar satış, yazılım, web ve ınternet hizmetlerine her tür destek. Kısacası eşime sekreterlik.Çok önemli bir görev. Sekreterlik kadar önemli bir görev olamaz. Bu görevleri tek tek yapmadım. Hep birlikte yaptım çoğu kez.Halen de öyle. Joker gibi, yedek lastik gibiydim hep.Yani her şeyi seve seve, zevkle yaptım. Kendi işim olduğu için değil, insan ilişkilerini sevdiğim için yaptım. Hep insana hayran oldum.İnsan faktörü kadar önemli bir şey olamaz hayatta. Topluma birtakım değerler katmak için çalıştım. İçimde hep insan sevgisi vardır. Bir şeyler yaptıkça enerji topladım. Verme duygusunun ne kadar önemli olduğunu hayatımda hep yaşadım en çok da kendi işimde gördüm, anladım. Emeğe de o kadar saygı duydum. Mesai arkadaşlarım hep şunu görmüştür ben BIEM in en büyük emektarlarındanım. Emek hiç boşa gitmez. Sizi yüceltir. Bütün emektarlara sonsuz saygılar ve meyvelerinin de ne kadar kıymetli olduğunun bilincinde olmanızı istiyorum..

Özel Öğretim kurumu çalıştırmak kolay değil. Eğitim işi zor, insan zor, para kazanarak iş yapmak zor, saçma formaliteler zor, niteliksiz eylemleri aşmak hiç de kolay değil. Ne kolay ki. Hayatta başarmak zor değil. Sadece ; sağlık, fedakarlık, azim, cesaret, sabır, umut en önemlisi inanç ve sevgi olsun yeter. Kavga olmasın, barış olsun diyemeyeceğim, olsunda ölçüsünde olsun diyeceğim. Hayallerdeki barış ve mutluluğu bulmak hiç de kolay değil. Hepimiz için bu böyle olmadı mı ? Hep direnmedik mi? İşkence yaşamadık mı ? Ve de ağrımıza gitmedi mi bir sürü şey. Soruyorum sizlere yazdıklarım BEN de bunlar ne kadar yaşanmış, bir de yazmadıklarımı düşünürseniz nasıl bir mücadelem olmuş anlamışsınızdır. Kafamı bir" mm "sağa veya sola çevirsem hep gördüğüm, hissettiğim mücadele oldu. Biz de, sende de hepimizde bu böyle olmuş, ama Pollyanacılığı ve de yeniden başlamayı cesurca istemişim pes etmeden.Yıkılmışım epey ama yeniden doğrulmuş eski püskü araçlarla yeniden kurmuşum hayatımı. Başımı hiç öne eğmemişim, ağlasam bile içime akıtmışım gözyaşları mı. Onurlu, şerefli yaşam ilkem olmuş aç kalsam da, haksızlığa uğrasam da.... Ama sevgi dolu yaşamayı da başarabildim ne mutlu bana.

Yaşamak kadar güzel ne olabilir ki...UMUT la yaşamak en önemlisi.. Bunun için şükürler Tanrıya.Yaşarken de bir şeyler yapmak, değerler katmak kadar güzel şey olamaz hayatta.

Paylaş: