En çok da şunları unutamam. Yurtta ilan panolarına asılı duyuruları. Kurallar herkes için geçerliydi.Herkes istediği gibi giyinemezdi. Bir ara etek yasaklanmıştı.Çok da namuslu liderlerdi. Nedenleri bilmiyorduk ama belki de olaylarda rahat hareket etmek için mi pantolon giymek gibi bir kural vardı.Erkek kız arkadaşlıklar yasaklanmıştı. Bizim zaten yoktu..

Zeki, zengin, lüks ve epey tanınmış ünlü çocukları bizim üniversitedeydi. Hem de en yüksek puan la öğrenci buraya girerdi. En sıradanı okul birincilik puanıyla girmiş olanlardı. Serdarı hiç unutmam. Nereli olduğunu hatırlamıyorum. Bir gün Mitoloji dersinde Gülriz Büken hoca ya sinirlenerek şöyle demişti.”Hocam biz bu bölüme tesadüfen girdik. Biz bir avuç tohumduk, çöplüğe atıldık ve tesadüfen yeşerdik.” Kendisi düz lise edebiyat bölüm mezun Üstelik de bölüm birincisi. Ek puanla bu bölüme girenlerden. Liseden gelenler İngilizce derslerde hep zorlandık ilk yıllar. O zamanlar Anadolu Liseleri falan yoktu. Büyük Kollej ler vardı. En ünlüleri İzmir Çamlar altı Kız Kollej ‘i, Tarsus Amerikan Kollej’i.,Yükseliş Kollej’i ve diğerleri. Sınıfımızın üçte ikisi kollejliydi. Bizim bölümün yapısı epey hiyerarşik di ama ikinci sınıfta biz onları epey sollamıştık bile. Fakat yazmadan geçemeyeceğim. Kollej li arkadaşlarımız kadar yürekli, onurlu, duyarlı insanlar az bulunurdu. İnsandı çoğu. Her mücadeleyi desteklediler, bizim onları İngilizce de sollamamız için de ellerinden geleni yaptılar. İngilizce derslerde tuttukları hızlı ders notlarını bizlerle paylaştılar. Amerikan edebiyatının nasıl çalışmam gerektiğini de onlardan öğrendim. Birlikte çalıştık çoğu derslerimizi. Eğitim derslerinde de onlar benden çok şey aldı. Kollej den gelen şu arkadaşlarımı hiç unutmadım. Ankara da Emek de ailesiyle oturan Nur Yargıcı yı, hem İngiliz kültürde çalışıp hem okuyan Nilgün her ikinizin evinizden getirdiği sandviçleri benimle nasıl paylaştığınızı hiç unutmadım. Ankara da evi olan Mukadder evinize gidip te annenin yaptığı o yemekleri halen özlerim. Nur, canım benim Emek teki evinizde hazırladığın o yemekler ve annen hep aklımda. Babanın sana peri ve boncuk deyişi de hafızamda. Kısaca paylaşmayı bilen bir nesildik diyorum.

Birliktelikleri, evlilikleri zordu eminim. Zaman zaman işkence, direniş sözcüklerini yaşadım, duydum.. O olayları yaşayıp ta ruhuna sindiremeyen insan düşünemiyorum. 12 Mart siyasi öğrenci olayları o gençliğin ruhuna işlemiştir. Kendi içlerimizde, evliliklerimizde ve insan ilişkilerimizde hep bunu yaşamadık mı ? Çevremde de gözledim.Kendi evliliğimde de Yaşayanlar bilir o günleri. Şimdi olsa göze alabilir mi acaba bugünkü gençler bu kadar kargaşayı, zannetmiyorum. 12 Martı yaşadık. Ülkemizin zor yılları.Geçti ama ağır bedeller ödendi. O kadar can kaybı oldu ki belgesellerde kayıtlıdır. Maddi hasarlarda büyüktü. Ama ölümler kadar ağır olamamıştır. Sevgili Can Dündar ı kutluyorum. 12 Mart Belgesel ini izlerken ona hayran oldum. Ellerine sağlık. İyi çalışmış.

Bu şartlar altında öğrenim gördük. Ama çok şey öğrendik. Haziran mezunuyum diplomamda ağustos yazar. Boykotların faturası yaz sıcaklarında telafi öğrenim görmemize mecbur etmişti. O kuşak farklıydı. Eşim den duyarım hep. Biz arızalı nesiliz der, gürültülü motor gibi çalışırız der. Haklı olduğu yönler var. Ama çok da sağlam iddialar olduğu tartışılır. En azından okur yazar bir nesildi. Ortada bizler.1945-l965 kuşağı hakikatten farklı.Belki dengesiz gibi görünür ama anlaşıldığında ne kadar dolu olduğu ortada ve de tartışılır.

Üniversite öğrenciliğimde beni Amerikan edebiyatı, Batı Klasik edebiyatı, Yunan Mitolojisi, Shaekspeare, gramer, dil dersleri kadar eğitim dersleri de ilgimi çekti. Eğitim Fakültesinden sayısız dersler aldım. Lise çıkışlı olduğum için İngilizce derslerinde ifade etme konusunda ilk sıralarda olamadım. Özel kollej den gelenler doğal olarak ilk sıralarda olurdu. Ama eğitim derslerinde bölümümüzün gururuydum. Hep top puanı ben alırdım. Lise çıkışlı arkadaşlarım hep beni alkışlarlardı. Aldığımız dersler çok anlamlıydı.Eğitim felsefesi, Sosyal Antropoloji, eğitim psikolojisi, eğitim felsefesi, İnsan ve Kültür derslerimizi hiç unutamam.Hele hele Perihan Yunt, Selahattin Ertürk, gibi hocalarımı asla unutmadım. Onlardan aldığım dersler rehberlik etti bana. Nerede öyle eğitimciler. Ben bu tiyatroyu da çok sevmişim. Hayat tiyatrosu. Gerçek oyuncular, gerçek roller. Shaekspear iyi görmüş, iyi yazmış diyorum.(”Life as a stage”) Hayat sahne gibidir. Keşke şimdi okusak o dersleri. Hamlet i, Romeo Julliet i, Othelloyu oynasam en çok.Çok başarılı olurduk çook. Ne güzel derslermiş sadece dar olarak hayal edebildik o yıllarda. Kritiğini yaptırdılar bol bol..

Hocalarımız çok kaliteliydi.Onların giyimleri bile hafızamdan silinmemiş. Sümerbank basmalı etekli bayan hocalarımız (Gülriz Büken, Saadet Bozkurt, Oya Batum, Karen Wolf, Sevim Kantarcıoğlu). Edebiyat kahramanlarına benzeyen erkek hocalarımız. (Bülent Bozkurt, James Milton, Bozkurt Kuruç) ve Masada oturup “Sleeping at last” şiirini okuyan Himmet Umuç,Yalçın İzbul hocalarımızı hiç unutmadık. Kafka dan tercüme yaptıran Oya Gödekli ve Amerikan Edebiyatı Tiyatro seçmeleri ; Arthur Miller, Oscar Wilde, Tennesse Wıllıam. Romancılardan Hemingway, Hartley, Steinbeck, Jack London, şairlerden William Wordsworth,en çokda Shaekspeare.Ve de Samuel Beckett in yazdığı” Waiting for Godot”, yani “Godo’ yu beklerken”. Sayın hocalarımın dersleride, kendileride beynimde, ruhumda izler bırakmışlar. İyi anlatmışlar ki iyi öğrenmişim. Ama şimdi alsam o derslerde daha başarılı olurdum kesin. O zamanlar saçma gelirdi çoğu şey. Hayatı öğrenmişim de fark edememişim. Benden öğretmen olamaz ancak onların taklitçisiyim diyebiliyorum.

Öğrenciliğim süresince Hacettepe yurtlarında kaldım. Orada da çok iyi eğitim aldık. Akşamları yurttaki Sosyal Çalışma veya Eğitim saatleri hafızalarımızda saklı kalmış ve de okuduğumuz kitaplar. Her akşam biri ders verirdi yurtta. Marx, Engels, Hitler, Lenin, Stalin, 9 ışık, Ziya Gökalp vs.her tür kitaplar okumalıydık ve de tartışmalıydık. Eric From u bile bu yıllarda okuduk. ’İnsanları seveceksin’ ve ‘Sevme sanatı’ ne muhteşem bir isim kitap için.Okumanızı tavsiye ederim.Ve Montaigne, Balzac, Gorki, Freud,Yaşar Kemal, Ziya Gökalp, Ahmet Haşim, Halide Edip, Yaşar Kemal, Nazım Hikmet gibi yazarları Lise de okudum. En çok da Steinbeck ve Hemingway Türkçe kitaplarını lisede okuyup, Üniversite de İngilizcelerini okuyunca daha çok sevdim.

Değişik insanlar la birlikte çok şeyi paylaştık. Hep aldık ve de verdik birbirimize. Acıda, bunalımda, neşede ortak olduk birlikteliğimize.Yurt hayatımız zordu ama değerliydi. İki güne bir yurtlarımız aranırdı. Dersten gelirdik dolaplarımız boşaltılmış, eşyalarımız ortalarda. En çok da akşamları banyodayken ışıkların gitmesi ve de polis aramalarını hiç unutamam. Çok korkardık, tir tir titrerdik.Kız yurtlarında olurdu bu olaylar. Yurt 2 blok tu Kız ve Erkek yurtları yan yanaydı. Kafeteryamız, oturma salonlarımız, çalışma salonlarımız ortaktı. Sadece kızlar için de bölümler vardı tabi ki. Adımız Hacettepe o.... dı maalesef. Bazılarına göre baba parası yiyor, erkekler le oynaşıyor ve de anarşi yaratıyorduk. Hiç böyle bir şey yapmadım ama bu sözlere tanık oldum. Bazen de balkonda kurşunlanarak öldürülen Nuray Erenler i yaşadık, sayısız ölen arkadaşlarımız. Sınıf arkadaşımız Mehmet Öztürk, buruk anımsıyorum o günleri sadece. Çok sayıda öğretim üyeleri öldürüldü pisi pisine. İnsanın içi almıyor böyle bir hayatı, ama mecbur ediliyorsunuz.Hayat her şeye rağmen devam etmiyor mu hayat ? Geriye kalan da bizler.

Ankara’nın unutamadığım bazı bölgeleri. Hacettepe kütüphaneleri, Milli Kütüphane ve Türk Dil Kurumu. Beni arayanlar Çarşamba, Cuma buralarda bulurdu. Finaller ve vizeler dönemi hep Hacettepe kütüphanesinde yaşardım. Arkadaşlarım Hacettepe kütüphanesi için bana hep şunu tavsiye ettiler.”Nesrin bir yatak atsana?".En çok da yurtta oda arkadaşım Serpil ve sınıf arkadaşım Bahriden duydum bu sözleri. Her iki side Antep ‘li. Gaziantep Merkez Anadolu Lisesi öğretmenleri.Gaziantep Ağzı üzerine bir araştırma yaptım. İngilizce olarak ses değişimleri üzerine. Gaziantep ağzı üzerine derlemeler. Bu mezuniyet tezim oldu sonradan. Türk Dil Kurumu evim oldu boş saatlerim de.Cahit Kulebi yi ve değerli Gaziantepli araştırmacı, rahmetli Ömer Asım Aksoy u orada tanıdım.Çok şey öğrendim bu kurumdan. Ne büyük bir kurumdu. En çok da Tarama sözlüklerini sevdim. Kitapları ve okuma sarhoşluğumu orada yaşadım. Neler yaptım da özel sektörcü oldum anlayamadım. İçimde kaldı çoğu şey içimde.

Hep şu şarkıları severim.”Ankara’nın taşına bak, gözlerimin yaşına bak “ ve “Gecem kara günüm zindan kalbimdesin inan her an. Sevgilim sensiz Ankara”. Ankara’yı çok sevdim. İkinci doğduğum yer orası.Gitmesem de, görmesem de orası benim ikinci doğduğum yer. Hafızam da canlı duruyor yaşadıklarım. Atatürk orman çiftliği. Hatice abla yaptığın dolmaları, sorunlu evliliğini yaşadıklarını hatırladım.Ve Gençlik Parkı, amcamla diplomamı alıp ta bindiğim salıncağı anımsadım.

Ve hafta sonları, akşam üzerleri kız arkadaşlarımızla gezilerimizi, yürüyüşlerimizi hatırladım. Botanik Parkı, Kızılay vitrinleri ve Ankara Tiyatroları. Halen görüştüğüm dostlarım Gaziantep Tıp fakültesi öğretim üyesi Zülalciğim,Gaziantep te eczacı Emelciğim yaşadıklarımızı hatırladım. Nasıl vitrin bakar, Botanik Parkı gezer, kuğulu parkına gider ve de devlet tiyatroları için üç bilet alırdık.Çoğu zaman da Hacettepe" M "salonunda konserlere giderdik. Yıldırım Önal, Kenterler ve Kerim Avşarın Küheylan gibi oyunları nı birlikte izlemedik mi? Halamın oğlu Ömer, yurtta oda arkadaşım Alanyalı Zehra Bursalı Elçin, Amasyalı Naime, Çankaya yokuşunda Çağdaş sahne de oynanan filmleri birlikte izlemedik mi ? En çok da “ Rusyada ki Adam” ı unutamadım.Yurt semtimiz Saman pazarının sosyal ve ekonomik tablosu beni hep düşündürmedi mi ? Kebab 49, Hacı baba ve mütevazi ucuz Sakarya dönercileri. Nasıl özledim. En çok da Serpilciği mi.(şimdi kan kanserine yenik düştü,sayılı günlerini yaşıyor can arkadaşım) İddiayı kazanıp seni Ankara nın en lüx Set Kafeteryasına davetimi. Hatırlarsın bir dersten 'A' almam imkansız.Yani en yüksek not 98 gibi bir not.Batı Klasik edebiyatı sanırım. Illiada diye bir ders. Çok zorlandığım bir ders ti. Ama aldım nasılsa “ her zaman ki huyun “ derdin bana. Belki de haklısın. Hiç böyle yerleri sevmezdim ama iddia kurbanı olmadım mı? ve de mütevaziliği mi bırakıp birlikte gitmedik mi ? Giderdik aslında ama kitap, sinema, tiyatro paraları benim için daha değerliydi. Bazen de Çankaya da Milka ya gider. Bir kitap parasına çay, kahve içerdik. Nasıl içime otururdu, ama arkadaş hatırına böyle şeyler olmalı diyorum.

 

Paylaş: