Bu kadar sorunlu kadın görmedik demeyin, sorunları olmuştur ama daha çok toplumsal sorunlar beni ilgilendirmiştir. Etkilemiştir. Olumsuzluklara,problemlere duyarsız hiç kalamadım.Gaziantep de doğmuşum. İlkokuldan sonra Gaziantep Kız lisesinde okudum. Ailenin en büyüğü benim. Kız Lisesinde okumam ailemin tercihidir Liseden sonra Hacettepe üniversitesi İngiliz Dili Edebiyatı bölümünde öğrenimime başladım. Aslında Liseden fen bölümü mezunuydum ama bu bölümü seçmemde babamın rolü büyüktür. Şimdi bana seçme hakkı verilseydi aynı bölümü seçerdim.Yani sosyal, idari bölümler Fakültesi ne bağlı bir bölüm tercihim olurdu. l978 lı yıllarda üniversite öğrencisiydim. Bu yıllarda öğrenci olanlar beni iyi anlarlar. Anlatmaya kalksam çook sayfalar dolar.

Kız kardeşimi aynı üniversiteye kayda ben götürmüştüm. Üniversitemi görünce hatırladığım bazı şeyler. Yazmadan geçemeyeceğim. Sivil, üniformalı birbirine giren insanlar, taşlar, sopalar, panzerler, yakılan fakülte binaları, kurşunlanan hocalarımız, öğrenciler, geceleri boşaltılan yurtlarımız, yurt balkonunda vurulan arkadaşlarımız, polis aramaları, üniversitemizin süresiz kapatılma kararları,sürekli kırılan camlar ve bir ay içinde 4 ve 5 defa Anteb ‘e geliş gidişler.Uzun süreler üniversite kapatılırdı. Üniversitenin ne zaman açılacağını radyo ve TV ler den takip ederdik. Öyle Show Tv, Star,CNN yoktu. Sadece TRT TV si vardı.Özel radyo zaten yoktu. Dersler boykot edilir, kavgalar, çatışmalar., öğrenci olayları denirdi bunun adına.

Ara sınıf boykotlarında arkadaşım Leman ‘la Nizip Akça kent ilk okuluna giderdim. Arkadaşım ilkokul öğretmeniydi.Onunla ben de öğretmeni olmayan sınıflara derse girerdim Kadrosuz ve de hiçbir ücret almadan zevkle giderdim.Yani gönüllü. Ne kadar çok mektup alırdım o öğrencilerimden. Okulun temizliğini, öğrencilerin her tür durumuyla yakından ilgilenirdim. İnsan sevgisi dolu olan Leman ’ la hep görüşürüm. Ne yaptın bu çocuklara sen derdi, sen gidince ders dinlemiyorlar derdi. Birinin yazdığı mektupta ki satır halen hafızamda.”Öğretmenim sen gittin yüzümüze kül elendi”. Son sınıf tada okul uzamıştı. Boykotlar yüzünden tabi ki.

Gaziantep Anadolu Lisesinde bir süre çalıştım. Bir eğitim dönemi. Okul boykotlarını böyle değerlendirdim. ODTÜ ye hoca olarak girene kadar kısa bir süre 1000 TL ye çalıştım.Öğretmen maaşı 13.000TL idi. Anadolu Lisesi çok farklıydı o yıllarda. Eğitim kadrosu özellikle. Çok iyi öğrencilerim oldu. Hepsi çok iyi yerlerde. Geçende Hukukçular Lokalinde bir yemekteyim. Ayhan ve İbrahim iki öğrencim bir şarkı istediler adıma. Şok oldum. Eşimle birlikte gitmiştim.”Eski dostlar eski dostlar”. Her iki side doktor. Biri Amerikan Hastanesinde, diğeri Konuk oğlu Tıp merkezinde. Nasıl gurur duydum anlatamam ve de duygulandım. ODTÜ de hocalık sınavını kazandım. Ama bölüm başkanına bu sömestr geçsin, öğrencilerimin notlarını verip öyle başlayabilirim dedim. Ne güzel İngilizce Bilgi yarışmaları düzenlemiştim. İngilizce açık oturumlar. Oradaki İngilizce öğretmenliği yapan arkadaşlarım. Benden yaşça çok büyüklerdi. Kızları yaşındaydım neredeyse. Sabiha Dinçerler (Vehbi Dinçerler in eşi) ve Gülümay Özbay (Ücretsiz halk muayenesinden gelirken yolda öldürülen rahmetli Doktor Orhan Özbay ın eşi) ve arkadaşım Necmiye. Üçünüz de İngilizce öğretmenliğinde bana büyük rehberlik ettiniz. İlk asistanlığı sizlere yaptım. Siz bilirsiniz.Teksir makinesi başında sınavlarınızı basar, sorularınızı hazırlar seve seve yerinize derslere girerdim. Ne ders saat ücreti bağladı ne de başka bir şey. Sadece dostluklarınız, tecrübeleriniz değer kattı bana.

Hacettepenin kendi yurtlarında kalırdık. Bugün üniversite süresiz kapatılır, 4 gün sonra açılır. Gidersiniz aynı gün gene olay olur ve kapatılır.Üniversite kapatılınca Hacettepe yurtları da kapatılır. Kalacak yer yok. Mecburen memlekete dönüş. Son bir yıl, Hacettepe Bey tepe kampüsün de öğrenim gördüm. Sibirya gibi derlerdi. Son derece soğuk, Ankara’nın 45 dak dışında, geniş ve vadilik alanlar vardı. Sosyal idari bölümler fakültesi yani benim bölümün önü vadiydi.Olaylarda herkes asker ve polis tarafından burada dipçiklenirdi. Karşılıklı çatışmalar. Hiç unutamadığım marşlar “Jandarma Biz sosyalistisiz ” ve sloganlar.”Jandarma sen de bizdensin, at üniformanı katıl bize ” “Gün ışığı Jandarmanın...” ve değişik marşlar, sloganlar. Bey tepeden yürüyerek kaçardık bazen. En son çatışma ardından binlerce öğrenci servislere biner ve hareket ederdik. At arabalarından beter, kağnı gibi otobüslerdi bunlar. Kışın titreye titreye binerdik bu servislere Sabah Hacettepe yurtları önünde kilometrelerce öğrenci kuyrukları servislere binmek için beklerdik.Çatışmaların ardından servislere binerdik. Hocalarımızda binerdi bazen. Her otobüste bir lider olurdu.Slogan ve marşları o yönlendirirdi. Ne cesur kızlar vardı. Çantalarından çıkardıkları rujlarla slogan yazar otobüslerden dışarı atarlardı. Şimdi olsa ben kullanır hava atarım, birini ayarlarım diye düşünürler.

Beytepe den sonra bizim servis konvoyu MTA (Maden Teknik Araştırma Enstitüsü) önünde durur ve orada ki işçi, araştırmacı ve bütün personeliyle birlikte sloganlar atılır, marşlar söylenir ve MTA servisleri de hareket ederdi. Sırada Ankara ODTÜ durağı. Aman Tanrım ne büyük üniversiteydi. Bütün öğrenciler, öğretim üyeleri aynı şekilde ODTÜ önünde beklerdi. Herkes inmeliydi.Müthiş bir insan seli oluşurdu. Konvoy o kadar uzundu ki anlatamam. Kızıl ay da ve ya Siyasal önünde herkes boşaltılırdı. En büyük boşalım burada olurdu. Ankara içindeki üniversite gençliği burada toplanırdı. Siyasal ve Hukuk yan yanaydı.Cebeci de toplanırdı herkes planlı bir şekilde. Kaçabilene bravo. İyi gözlerle bakmazlardı ama biz zaman zaman kaytarırdık.Yorgunluk, stres mahvederdi insanı. Bir gün hiç unutmuyorum. Kızılay da servislerin boşaltıldığını ve Zafer Çarşıya dalışımızı. Zülfü Livanel linin konserlerini Zafer Çarşısı konserleri.Ücret falan vermezdik. Beytepe de koskoca Matematik bölümü nasıl yakıldı hiç unutmam. Bir öğretim üyesi ağır yaralandı, epey öğrenci yaralandı, bir erkek prof beyaz önlüğüyle ağlıyordu, doktora tezim yanıyor diye.

Hacettepe Merkez yurtlarda kalırdık. Yurtta bir yere gidilecekse hep birlikte gitmeliydik. Servislerle gitmeliydik. Kurallara uymalıydık. Bir gece büyük stad da Arif Sağ ve Musa Er oğlu konserleri vardı.Toptan bilet alındı, aynı gece Fetih gecesi. Demek Mayıs ayıydı. İstanbul un Fethi kutlanıyordu. Konser dönüşü servisler gece 12 de Ulus meydanın da boşaltıldı. Müthiş bir çatışma. Sanki Taksim mitingi. Ülkücü gençlik ve solcu gençlik. Aslında hepsi kardeş.Ulus, yurt arasını yürüyerek hiç bu kadar hızlı gelmemiştik Ömer ile birlikte. Halamın oğlu Ömer. Tıp öğrencisiydi. Aramızda bir yıl vardı. Büyük destek olurduk birbirimize. En kıymetli erkek kardeşim, akrabamdı. İçerde kaldığın geceler halama iyi haberlerini az ulaştırmadım. En çok da bir hafta Mamak Cezaevine arkadaşlarımızı ziyarete gidişimizi unutmadım. Bütün yurt gitmiştik. Ömrüm de gittiğim ilk ve son cezaevi ziyareti oldu.. Allah korusun ne kimse girsin ne de ziyaretine gidelim. Ömer şimdi çok kıymetli bir göz doktoru. Zor günlerdi geçti ama, unutulmadı da. Hafızalarda kayıtlıdır.

Yazdıklarımdan şu sonuca vardım.Çok planlı yürütülen bu öğrenci harekatını yürüten liderler ortaya çıksa da anlatsa. Bu planlamaları nasıl yaptılar. Son yıllarda eski öğrenci liderlerini medyada izledim.Birbirlerine küfürlerini de üzülerek izledim medyada ve onlar adına çok üzüldüm. Bir öğrenci yurdunu ele geçirmek, yönetimi, telefonu, danışması her şeyi ile ele geçirmek ve Ankara da ki tüm üniversitelerdeki öğrencileri organize bir şekilde Cebeci de toplamak nasıl bir liderlik.Üniversite servislerini istediği gibi kullanmak epey cesaret ve güç isteyen olaylar.Öğrenci temsilcisinin Hacettepe meydanına çıkıp Rektörle nasıl tartıştığını hiç unutamadık. Hocalarımız da insandı, rektörlerimizde. Kelleleri koltukta görev yaptılar. Bölüm dekanımız Emel Doğramacı nasıl sorgulanmıştı bölümde hiç unutamam.

Paylaş: