Bir gelin arabası; süratli, telâşlı ve de kesik korna sesleri uyandırdı beni gece yarısına bir kala. Ne gerek var bu kadar telaşa, altı üstü bir damat, bir gelin değil mi? Belki de düğün öncesi yaşanan sıkıntılara, belki de gelecekteki kavgalara bu telaş. Evlilik ne kadar önemli, önemi büyük bir olay yaşamımızda. Unuttum aslında, nasıl geldim bu günlere. İstedim ki gelinliğimde modernlik olsun, ama gelin teli de tacı da olsun istedim, elimde kır çiçekleri mutlaka olsun. Öylede oldu. Güldüler bana ama arabesklik mi yoksa bu. Belki de bir kültür mozaiği. 
     Bir evlilik, bir ömür, farklı iki kişinin birlikte yaşamı, paylaşımları, kavgaları, sevgileri bir o kadar. En önemli seçim insan yaşamında ama seçimler karşılıklı olmalı. İyi düşünülmeli ama cesurda olmalı hani, göğüsleyebilmeli tüm kavgaları her iki paylaşımcıda, götürebilmeli ve de taşıyabilmeli tüm sorumluluk bilinciyle. Kavgasız, gürültüsüz bir yaşam olamadığı gibi evlilikte de bu böyle. Öyle kaf dağında inen prens yok, atla gelen gelinde yok, hayal yüzyılımızda. Evlilikler, düğünler en önemli sosyal bir etkinlik olsa gerek, bir dayanışma en önemlisi yaşamımızın vazgeçilmez kavgası, birlikteliği ve de kutsal bir birlikteliği.

Kızlarıma;

BİR GELİNLİK

Beyaz bir gelinlik,
Başında gelincik tacı,
 Taşlarla süslü,
Yanı başında teli,
Duvağı yüzü örtülü,
Elinde beyaz eldiveni,
Bir top çiçek elinde;
Gelincik, papatya
 Dokunamıyor eşine, utanmış belli,
Yanakları kızarmış neden?
Öyle büyümüş,
Ayıp denmiş namahrem,
Yasaklanmış erkek ona;
Ta ki bir vakte kadar.
Biz böyle kızlardık,
Böyle gelinlerdik,
Böyle kadınlar olduk. 
        

      Yaşamım; hep beklentisiz duraklarla doluydu desem inanın. Hiçbir şey ama beklememek tarzım oldu hep, günümüz genç kızlarında görmek istediklerimi göremiyorum çoğu kez. Madde, olmasın evlilik, takılardı, çeyizlerdeki, bıraksınlar bunları. Aman tanrım bizim Antep geleneğimiz olan çeyizler; en çok yorucu olan. Sandıktaki bir servet, giyemediğimiz sırma sabahlıklar; Antep işi takımlar. Ne tartışırdım annemle. Ama boşuna. Evimiz bir karışım, bir kültürler karışımı, bir müze belki de, küçük müze. El gün çevre adına yapılmış, kullanım dışı eşyalar, yorganlar, cüdeleler, bakırlar, kristaller. Bazı değerlerimize sahip çıkmak güzel ama lüzumundan fazla, gösterişe kaçan masraflara yazık bence evlilikte. İsraf en önemlisi.            
       Bir düğün külfetten öte bir şey değil bizim şehrimizde, eziyet yüklenmiş en önemlisi. Bir ev kurulurken, başka bir eve epey yıkım demek doğru olmaz mı? Burada evlenen kızlara büyük gayret düşüyor. Hayır diyecekler ben istemiyorum diyebilecekler, büyüklere ama kırmadan, ama yıkmadan onları da. Ne zor, hem direneceksin, hem yapacaksın, ama gençler yapacak diyorum, onlar bizlerden daha çok özgüvenli kendilerine. Öyle evlenirken, sülalesini peşine takıp şu kuyumcu senin bu kuyumcu benim, şu mağaza senin, bu mağaza benim; hiç sevmedim, yapmadım da yapmayın da. Ben giyeceksem biz alacaksak başkasına ne? Sorabilir miyim ne ilgilendirir? Sülaleyi.

        Töremizde askere, geline, damada, kurbanlık koyuna kına yakılırmış. Bir de ölüye. Nedenini yazsam mı? Ölüme yolculuk için mi dersiniz, yoksa da sevince mi neyse? Karamsar, kötümser yazmak içimden gelmiyor. En çokta kına gecelerini severim, babam kırmamıştı bu isteğimi en çokta onu unutamam evliliğimde. Düğünler, çeyizler, yeni düğünler hep külfet olmuş bizim törelerde, ağır olmuşta yaşanmış işte. Kına yakmak geleneği de güzel, halen kızlarıma bayramlarda kına yakarım. Geline ne denir "ölmeye gidiyorsun dönmeye değil". Ağır bir söz ama olması gerek de bu mu ne dersiniz? Direnmek her güçlüğe yaşam adına direnmek en güzeli; en ağır işkencelere bile. Güzel burada yatıyor işte, onur da erdemde ve mücadelede.  

       Öyle, hiç takıları sevmem, hiç gözüm olmadı madde de. Olmadı mı? Çok şeylerim oldu sizler gibi okurlarım en önemlisi. Ben şuna inanıyorum tokluk önemli en önemlisi de gönül tokluğu, göz tokluğu. aç gözlü bir toplum olduk neden? Doyumsuzluğumuzu halen anlamış değilim. Bir aile toplantısına gidiyorum, kadınlar, kızlar, gelinler takmış takıştırmış. Kendime bakıyorum, en fazla beş milyonluk taklit takıları seviyorum en çok. Birde demezler mi aman nereden aldın, kaç paraya? Herkesin ayağında misafir ayakkabıları, rugan, süet topuklu. Bu ne diyorum içimden. Anladığım şu; psikolojik tatminler. Ne yapsın onlarda haklı kadınlığını; makyajı ile, takıları ile, giyimi ile ortaya koyuyor. İçgüdüsel bir tatmin olsa gerek .. Sohbetler de bir o kadar yapay, suni. Beni açmıyor ama gitmemi en çok annem istiyor, elden ayrıksısın diyor. Her zamanki gibi olduğumu söylüyor. Anamın hatırına gidiyorum, çoğu şeyi başkaları mutlu olsun diye yaptığım gibi, ama değer insanlar olduğu için yapıyorum işte. Yoksa kimse beni zorlayamaz

Paylaş: